Millî Mücadele Dönemi
Atatürk / Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923)
TBMM Hükûmeti, daha Mudanya Ateşkes Anlaşması görüşmeleri devam ederken İtilaf devletlerine verdiği bir nota ile barış konferansının 20 Ekim 1922'de İzmir'de toplanmasını teklif etmiştir. Ancak Müttefikler bu teklife sıcak bakmamışlar ve konferansla ilgili olarak kendi aralarındaki görüşmelere ağırlık vermişlerdir. Sonuçta barış konferansının 13 Kasım'da Lozan'da toplanması konusunda fikir birliğine varmışlar ve 27 Ekim 1922 tarihli bir nota ile de kararlarını hem TBMM Hükûmetine hem de İstanbul Hükûmetine bildirmişlerdir. 20 Kasım 1922'de İsviçre'nin Lozan kentinde başlayan barış görüşmelerine, bir tarafta Türkiye, diğer tarafta da İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştır. Sovyetler Birliği, Gürcistan ve Ukrayna Boğazlar sorununun görüşüldüğü sırada konferansa katılmak üzere çağrılmışlardı. Bulgaristan Adalar Denizi'ne çıkış sorunu görüşüldüğü sırada konferansa katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ise konferansa bir gözlemci bulundurarak katılmıştır.
İtilaf devletlerinin hem TBMM Hükûmetini hem de İstanbul Hükûmetini konferansa davet etmesi üzerine, İstanbul Hükûmeti Sadrazamı Tevfik Paşa TBMM'nin milletin tek temsilcisi olduğu gerçeğini görmezden gelerek barış görüşmelerine katılmak için çaba içerisine girmiştir. İstanbul Hükûmetinin elde edilen askerî ve siyasi zafere ortak olma girişimleri, Anadolu'da yeni bir Türk devleti kurulduğu gerçeğini görmezden gelmeleri saltanat kurumunun da varlığını tartışılır hale getirmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında iç ve dış koşulların uygun olmaması sebebiyle saltanata karşı doğrudan doğruya olumsuz bir tavır sergilemeyen, bununla birlikte saltanatın kaldırılması için uygun bir siyasal ortam bekleyen Mustafa Kemal Paşa, Mecliste Osmanlı Hükûmetine doğan tepki karşısında sorunun kökten çözümlenmesi için saltanatın kaldırılmasını gündeme getirmiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın telkinleriyle Dr. Rıza Nur Bey ve arkadaşları saltanatın kaldırılmasına dair hazırladıkları teklifi Meclise sunmuşlardır. 1 Kasım 1922'de TBMM'de yapılan oylama ile saltanat kaldırılmış ve böylelikle zaten fiilen ortadan kalkmış olan Osmanlı Devleti'nin hukuken de varlığına son verilmiştir.
Saltanatın kaldırılması ile barış görüşmelerinde Türk tarafını sadece TBMM Hükûmetinin temsil etmesi sağlanmıştır. TBMM Hükûmeti tarafından barış görüşmelerine katılacak heyet belirlenmiştir. Türk heyetinde baş delege İsmet (İnönü) Paşa, ikinci delege Dr. Rıza Nur ve diğer delege Hasan (Saka) Bey idi. Türk heyeti sadece bu isimlerden ibaret değildi. Bu isimlere ek olarak askerî, mali, iktisadi, hukuki alanlardaki danışmanlar grubu yer alıyordu. Konferansa katılırken İsmet Paşa'nın temel aldığı iki hareket noktası vardı:
-Türkiye, kendisini konferans için çağrı yapan davetçi ülkeler kadar yetkili görüyordu.(Eşitlik ilkesi)
-İtilaf devletleri Türk delegelerini, Birinci Dünya Savaşı'nın "mağlup" olan tarafı olarak görmeleri halinde, İsmet Paşa kendisini Millî Mücadele'nin "galip" devleti olarak görmeye devam edecek ödün vermeyecekti.
Türk temsil heyetine, Güney sınırı, Doğu sınırı ve Doğu Trakya'nın Batı sınırı, adalar, Kapitülasyonlar, azınlıklar, Düyun-u Umumiye ve yabancı kurumlar konusunda taviz verilmemesi, ortaya çıkacak güçlüklerde, Bakanlar kurulundan talimat alınması, gerekirse görüşmelerin kesilmesi gibi, Misakımillî amaçlarına yönelik on dört maddelik bir direktif verilmişti.
Barış Konferansı 20 Kasım 1922 tarihinde toplandı. Konferansın ilk gününde İsmet Paşa söz alarak Misakımillî kararlarından taviz verilmeyeceğini, Türkiye'nin tam bağımsızlığını sağlamakta kararlı olduğunu vurgulamıştır. Konuşmasını; "çok ıstırap çektik, çok kan akıttık; bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz," sözleriyle tamamlamıştır.
İtilaf devletleri temsilcileri bir iki hafta zarfında Barış Antlaşması'nın hazırlanabileceğini ümit ediyorlardı. Ancak, İsmet Paşa'nın Türk çıkarlarını ısrarla savunması karşısında görüşmeler sekiz ay devam etmiştir. Konferans başlar başlamaz İngiltere, Fransa ve İtalya başkanlıklarını yapacakları üç ayrı komisyonu hemen oluşturarak çalışmalarına başladı. Bu komisyonlar;
Birinci Komisyon, İngiliz delegesi Lord Curzon'un başkanlığında "Ülke ve Askerlik Komisyonu" adını taşıyordu ve Boğazlar rejimini ele aldı.
İkinci Komisyon, "Türkiye'de Yabancılar ve Azınlıklar Rejimi Komisyonu" adını taşıyordu ve başkanlığını İtalyan delegesi Garroni yapıyordu.
Üçüncü Komisyon, Fransız delegesi Barer tarafından yönetiliyor ve "Maliye ve İktisat Sorunları Komisyonu" adını taşıyordu.
İngiltere'nin üzerinde ağırlıkla durduğu konular, Musul ve Boğazlar'ın statüsü meselesi idi. Fransa, borçlar, Kapitülasyonlar ve imtiyazlar, İtalya ise Kapitülasyonlar, adalar ve kabotaj meselelerine önem veriyordu. Türkiye için hiç de kolay olmayan koşullarda konferans devam etmiştir. 31 Ocak 1923 tarihinde de Barış Antlaşması tasarısı imzalanmak üzere Lord Curzon tarafından İsmet Paşa'ya verilmiştir.
Tasarıda imzası bulunan devletlere göre, Türkiye'nin pek çok isteği kabul edilmişti. Barışın sağlanabilmesi için, Türkiye tasarıyı kabul etmeliydi. Ancak yeterli güvence sağlanamaz ise Türkiye'nin istediği gibi Kapitülasyonları kaldırmak mümkün olmayabilirdi. Türkiye, Lozan'da çok şey elde etmişti. Türkiye tutumunu iyi tartmalı ve çıkarlarını kuruntu ve varsayımlara feda etmemeliydi. Barışı geciktirmenin tehlikelerini düşünüp, ona göre hareket etmeliydi. Bu beklentiler karşısında, İsmet Paşa tasarıyı incelemek üzere bir hafta süre istedi. Lord Curzon süre istenmesini akla uygun bulmakla birlikte acele imzalanması gerektiğini bildiriyordu. Türkiye ya tasarıyı imzalayacak barış olacaktı, ya da imzalamayacak barış olmayacaktı. Bundan doğacak sonuçlara katlanmayı da göze alacaktı.
Barış Antlaşması tasarısında Türkiye için kabul edilebilecek hükümlerin yanında kabul edilmesi imkansız maddeler de vardı. Bunların başında Doğu Anadolu'da Ermenilere toprak verilmesi ve Kapitülasyonlar'ın devam ettirilmesi konusu geliyordu. Bu yüzden 4 Şubat 1923 tarihinde Türk heyeti antlaşma tasarısını imzalamayı reddedip toplantıyı terk etti. Türk heyeti konferansın kesilmesi sorumluluğunu yüklenmemişti. Tüm sorumluluk, Türk görüşünü anlamamakta ısrar eden karşı tarafındı. Türk heyeti toplantıyı terk etmekle, sadece Müttefik devletlerin kararına direnmekle kalmamış, aynı zamanda zor ve baskıya boyun eğmeyeceğini de göstermişti.
Lozan Konferansı'nın ikinci dönemi 23 Nisan 1923'te başlamıştır. Üç ay kadar devam eden toplantılarda, halledilemeyen meseleler üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Konferans'ın ikinci döneminden Türkiye'ye her türlü zorluğu çıkaran Lord Curzon'un yerini, Rumbold almıştı. Fransızları da Türkiye'de görevli General Pelle temsil ediyordu. Konferans'ın yapısı askıda kalan sorunlara paralel olarak değişmişti. Siyasi sorunlar daha önce çözümlenmiş, geriye ekonomik ve mali işleri kapsayan konular kalmıştı. Bu konular üzerinde duracak kişilerin devlet adamlarından çok teknik uzmanlar olması gerekiyordu. Haftalar gelip geçiyor, konferans uzuyordu. Kimse savaş istemediği için her maddeye bir çözüm yolu aranıyordu. Sonunda İngiltere'nin geri adım atışı ile herkesi memnun edecek birtakım formüller bulunmuştur. Borç sorunu ileride yapılacak antlaşmalara bırakılmıştır. Tazminat isteklerinden vazgeçilmiştir. Kapitülasyonlar kaldırılacak, ekonomik konular Türk yasalarına göre ele alınacaktı. Sonuçta İsmet Paşa'nın ilk günden itibaren vurgulamaya çalıştığı taraflar arası eşitlik kuralına uygun olarak 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Antlaşma'yı 23 Ağustos 1923 tarihinde onaylamıştır. Lozan Antlaşması yeterli onay belgesi sayısına ulaşılması ile 6 Haziran 1924'te yürürlüğe girmiştir.
Lozan Antlaşması, 5 kısımdan, 143 maddeden oluşmaktadır. 45 maddelik birinci kısım sınırlar, vatandaşlık ve azınlıklara ait hükümleri, 18 maddelik ikinci kısım mali hükümleri, 36 maddelik üçüncü kısım iktisadi hükümleri, 44 maddelik dördüncü ve beşinci kısımlar, taşıt yolları, sağlık işleri ve diğer konuları içine alıyordu. Barış Antlaşması'nın belli başlı maddeleri şöyleydi:
Lozan Antlaşması'nın birinci maddesine göre; Türkiye ile Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasındaki savaş durumu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren sona ermiş oluyordu.
Meriç nehrinin batısına dek Doğu Trakya, Türkiye'nin olacaktı.
Suriye sınırı, 20 Ekim 1921 tarihli Türk-Fransız Dostluk Antlaşması (Ankara İtilafnamesi) 'nın 8 nci maddesine göre düzenlenen sınır olacaktı.
Irak sınırının saptanması, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki 9 aylık süreç içinde Türkiye ile İngiltere arasında görüşme yoluyla çözümlenecekti.
Imroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan Adaları Türkiye'ye; Sakız, Sisam, Midilli ve Nikarya Adaları ise Yunanistan'a bırakılıyordu. Ancak Yunanistan bu adalarda deniz üssü kuramayacak, tahkimat yapamayacak ve fazla asker bulunduramayacak ayrıca Anadolu kıyıları üzerinde uçak uçuramayacaktı.
Türkiye Libya'daki ayrıcalıklarından vazgeçiyordu.
5 Kasım 1914'ten itibaren (İtilaf devletlerinin Osmanlı Devleti'ne savaş açtığı tarih) Kıbrıs'ın İngiltere tarafından ilhakı kabul ediliyordu.
Türkiye'de Kapitülasyonlar her bakımdan ve tümüyle kaldırılıyordu.
Ege Denizi'nde İtalya'nın işgali altında bulunan adalar İtalya'ya bırakılıyordu.
5 Kasım 1914'ten itibaren Türkiye, Mısır ve Sudan üzerindeki tüm haklarından vazgeçiyordu.
Azınlık hakları karşılıklı eşitlik ilkesinden hareketle ve bu konudaki uluslar arası antlaşmalar gereğince çözümleniyordu.
Boğazlarda "Geçiş Serbestisi" ilke olarak kabul ediliyordu.
Lozan Antlaşması, Türkiye'nin Mondros ve Sevr ile elinden alınmak istenen topraklarını ve bu topraklar üzerindeki Türk ulusunun istiklâlini geri getirdi ve millî sınırlar içinde yeni bir Türk devletinin varlığını sağladı. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'nın galibi ve Almanya'ya, Avusturya'ya Bulgaristan'a istediklerini dikte ettirerek yaptırmış olan İtilaf devletlerini, bağımsızlık savaşında yenerek Misakımillî'yi ve istiklalini kabul ettirdi.
Sosyal Medya